Başlık güzel olsun istedim. Ama kime göre, neye göre? Tam da bu kime göre sorusu nedeniyle yazmaya başladım bu satırları. Çocukluğumuzdaki farklılıkları düşünerek..
Çocukken hepimiz bir araba seçip koşardık, o arabaya dönüştüğümüzü düşünerek. Bol R'li "FerrRrrarii" ilk başta kapışılırdı, sonra mercedes, jaguar.. ohoo çok hızlılar. Ben Lada Samara'yı seçerdim. Kimsenin onu seçmeyeceği belli zaten. Arabanın tipi ve hızı hakkında hiçbir fikrim yok. Aslında tipini biliyorum, komşumuzun arabası, belirgin hiçbir özelliği yok. Ama ismi güzel gelirdi. lada ve samara. Lady samara gibi. Çok naif. Tabi maşallahım var, uzun bacaklarımı pergel gibi açarak koşmaya başlayınca bütün o ferrarileri, jaguarları sollardım. Kısa mesafe koşusunda üstüme yok(tu), hala da iddialıyım ama kimseyle yarışmayalı çok uzun zaman oldu.
Şimdi de seçer miyim acaba Lada Samara'yı? Hangi araba olmak istersiniz değil de, hadi yaşımıza uygun olarak hangi arabaya sahip olmak isterseniz diye sorsalar, yine seçmem ferrRrrari'yi. Bu defa SUV'lardan birini seçerim. 4X4. Araba dediğin içi geniş, yüksek olacak ama çok da kaba olmayacak.
Hmm, demek ki isim güzelliğinden rahata düşkünlüğe terfi etmişiz.
Sonra çocukluğumdaki yaşadıklarımdan başka şaştığım bir konu; babamlarla kurbanlık almaya gitmiştik. 7 kişiden fazla, belki 10 kişilik bir kurban olacağı için tek kurban yetmiyor. İki inek seçildi. Fiyatları eşit. Geriye kurayla belirlemek kalıyor. Ama ben o kumral-sarışın karışımı ineği daha çok sevdim. Gözleri, vücudu, yürüyüşü daha güzel. Ama bu inek "kesilecek". Bizim olmasa da kesilmeyecek mi? Ben bunu istiyorum diye ağla dur. Babam öbürkü daha ağır diyor. Banane ağırsa, bu daha güzel.
Neyse sonra iki ot buldular, biri uzun biri kısa. Kura çekilecek. Kurayı çocuk olarak "saf kalbimle" ben çekiyorum. Güzel ineği seçmişim, sevinçliyim, babam kızgın.
Zaten kurayla belirledik, benim burada suçum ne? Dileğimin gerçekleşmesi mi?
O inek kurban oldu, çok da güzel bir inekti. Yıllar geçti, kurban mevzusundan konu açılınca babam hala hatırlar hafif olanı seçtiğimi. Ben de unutmam güzeli seçtiğimi. :)
Artık böyle mi? Yani, yaş ilerledikçe, o çocukluğun verdiği "kıymetsiz" (maddi değeri olmayan) şeye başka bir gözle bakarak değer veren bireylerden, herkesin ortak olarak arzuladığı şeylere değer veren bireylere mi dönüştük? Anlaşıldı mı? Anlatamadım gibi. Tekrar ediyorum:
Çocukken değer biçtiğimiz farklı özellikler vardı, şimdi herkesin maddi olarak değer biçtiği şeylere önem verir olduk. Birşey alırken, bir seçim yaparken -günlük hayatta- ismi güzel diye, tipi güzel diye sevdiğimiz şeylerin yerini artık daha büyük olduğu için, daha ağır olduğu için, daha pahalı olduğu için tercih ettiğimiz şeyler almadı mı?
Geçenlerde Wichita'da Ramazan bayramı'nı kutluyoruz. 2 yaşındaki küçük emre balonuyla oynarken, elinden balonunu alıp bahşiş veren amcaya mızmızlanıp parayı itti ve balonunu geri aldı. O parayla kaç balon alınacağını, paranın değerini bilmiyor henüz. Geleceğe yatırım yapmaktansa, mutluluğu ötelemektense anı yaşamayı tercih etti.
Belki de parayı itip balonu secmenin vakti yeniden gelmistir..?
Çocukken hepimiz bir araba seçip koşardık, o arabaya dönüştüğümüzü düşünerek. Bol R'li "FerrRrrarii" ilk başta kapışılırdı, sonra mercedes, jaguar.. ohoo çok hızlılar. Ben Lada Samara'yı seçerdim. Kimsenin onu seçmeyeceği belli zaten. Arabanın tipi ve hızı hakkında hiçbir fikrim yok. Aslında tipini biliyorum, komşumuzun arabası, belirgin hiçbir özelliği yok. Ama ismi güzel gelirdi. lada ve samara. Lady samara gibi. Çok naif. Tabi maşallahım var, uzun bacaklarımı pergel gibi açarak koşmaya başlayınca bütün o ferrarileri, jaguarları sollardım. Kısa mesafe koşusunda üstüme yok(tu), hala da iddialıyım ama kimseyle yarışmayalı çok uzun zaman oldu.
Şimdi de seçer miyim acaba Lada Samara'yı? Hangi araba olmak istersiniz değil de, hadi yaşımıza uygun olarak hangi arabaya sahip olmak isterseniz diye sorsalar, yine seçmem ferrRrrari'yi. Bu defa SUV'lardan birini seçerim. 4X4. Araba dediğin içi geniş, yüksek olacak ama çok da kaba olmayacak.
Hmm, demek ki isim güzelliğinden rahata düşkünlüğe terfi etmişiz.
Sonra çocukluğumdaki yaşadıklarımdan başka şaştığım bir konu; babamlarla kurbanlık almaya gitmiştik. 7 kişiden fazla, belki 10 kişilik bir kurban olacağı için tek kurban yetmiyor. İki inek seçildi. Fiyatları eşit. Geriye kurayla belirlemek kalıyor. Ama ben o kumral-sarışın karışımı ineği daha çok sevdim. Gözleri, vücudu, yürüyüşü daha güzel. Ama bu inek "kesilecek". Bizim olmasa da kesilmeyecek mi? Ben bunu istiyorum diye ağla dur. Babam öbürkü daha ağır diyor. Banane ağırsa, bu daha güzel.
Neyse sonra iki ot buldular, biri uzun biri kısa. Kura çekilecek. Kurayı çocuk olarak "saf kalbimle" ben çekiyorum. Güzel ineği seçmişim, sevinçliyim, babam kızgın.
Zaten kurayla belirledik, benim burada suçum ne? Dileğimin gerçekleşmesi mi?
O inek kurban oldu, çok da güzel bir inekti. Yıllar geçti, kurban mevzusundan konu açılınca babam hala hatırlar hafif olanı seçtiğimi. Ben de unutmam güzeli seçtiğimi. :)
Artık böyle mi? Yani, yaş ilerledikçe, o çocukluğun verdiği "kıymetsiz" (maddi değeri olmayan) şeye başka bir gözle bakarak değer veren bireylerden, herkesin ortak olarak arzuladığı şeylere değer veren bireylere mi dönüştük? Anlaşıldı mı? Anlatamadım gibi. Tekrar ediyorum:
Çocukken değer biçtiğimiz farklı özellikler vardı, şimdi herkesin maddi olarak değer biçtiği şeylere önem verir olduk. Birşey alırken, bir seçim yaparken -günlük hayatta- ismi güzel diye, tipi güzel diye sevdiğimiz şeylerin yerini artık daha büyük olduğu için, daha ağır olduğu için, daha pahalı olduğu için tercih ettiğimiz şeyler almadı mı?
Geçenlerde Wichita'da Ramazan bayramı'nı kutluyoruz. 2 yaşındaki küçük emre balonuyla oynarken, elinden balonunu alıp bahşiş veren amcaya mızmızlanıp parayı itti ve balonunu geri aldı. O parayla kaç balon alınacağını, paranın değerini bilmiyor henüz. Geleceğe yatırım yapmaktansa, mutluluğu ötelemektense anı yaşamayı tercih etti.
Belki de parayı itip balonu secmenin vakti yeniden gelmistir..?